19 Mayıs 2019 Pazar

Gözü Açık Rüyalarım #1


 Üç haftadır suda bekleyen kollarım filizlenmeye başladı ve tersten ekilme korkusu yüzünden geri geri yürümeye başladım.   Pencerelerden, açlıktan, duygusal şarkılardan ve ilerleyememe şüphesinden korkar oldum. Ama bu korkular beni gerçekten korktuğuma ikna edemiyor. Bugün baş ağrımı ellerimle geçirmeye çalışırken gözlerimden yaşlar akmaya başladı. Uzun zamandır oradalarmış da bir bahane ile çıkıp benden kurtulmak istiyorlarmış gibiydi.

 Gözümü boşluğa diktim ve rüya görmeye çalıştım. Çok zor bir odaklanma sürecinin ardından bir patikaya ulaşabildim. Yine o evi gördüm ve söve söve oraya doğru ilerledim. Giriş kapısı sonra salon penceresi, tülleri delerek geçti gözlerim ve içerdekileri izlemeye başladım. Masada yaşlı, buruşmuş suratlı bir adam, onun kucağında  bir bebek, ve sıradan birtakım aile fertleri vardı. Bu sıkıcı yere neden geldim, neden böyle oldu benim gözü açık rüyalarım diye söylenirken yaşlı adam ayağa kalktı ve kucağındaki bebeği duvara fırlattı. Arkasına geçen sıradan bir aile ferdi ağzını açtı, açtı, bir gövde büyüklüğünde olana kadar açtı ve önce yaşlı adamı sonra da geri kalan canlıları yedi. Çok korkunç geldi bu bana, büyük bir kusma isteğiyle geri çekilip yolu takip ettim. Bu keyifsiz yolculuk farklı bir şeylere denk gelse de bitse diye geçirdim içimden. Anlamsız saldırgan yüzler, hızlı hızlı kendi etrafında dönenler ve kavgaya benzeyen birkaç dinamik poz. Eskiden böyle sıkıcı olmazdı.

 Yeniden kollarımı hatırlayıp iç çektim akşamüstü. Birbirine kavuşturamıyordum artık. Oturunca yanıma da alamıyordum. Öyle havada filiz filiz kalabalık ediyorlardı. Görmezden gelemediğim gibi herkesin de gözüne sokuyordum. Sıcak bir hava dalgası vurdu geçti. Bir uyku hali aldı beni, büyütüp de yüksek bir yerden aşağı bırakmayı tercih etti. Sevdiğim ne varsa artık tanımıyorum. Yoğun bir programın içinde olağanüstü olaylarımı fark etmemek için düz kulaç gittikçe gidiyorum. Toprak alıyorum, toprak harcıyorum, susuz kalıyorum ama alışkanlık olmuş diye her gece yatmadan önce yanlışlıkla nefesimi tutup dibe dalıyorum. 


14 Nisan 2018 Cumartesi

Piknik Mutantları


Rahatla. Bu senin cinnetin değil.

Çoğunluk bunu başarabiliyor. Ego, kendini fark edemeyen insanının yerine zevkle yaşayabilir. Ara ara, onun suni cinnetler geçirmesine izin verir. Sonra onu yeniden, gücünü en iyi gösterebildiği yere, toplumun içine iter. Biz de burada, bu zararın içindeyiz. Yapabildiğimizin en yıkımsızına çabalarsak, en az hasarla burada bulunmaya devam edebiliriz. Şanslıysak da, piknik için sakin bir yerlere gideriz. Bu sessiz savaş için elimizde pek bir şey yok, sana somut silahlar vaat edemem. Üstüne basit başlıklar atılmasına aldırış etme. Onların bu savaştan haberdar olmasına gerek yok. Onlar seni değil, kendilerini ciddiye almıyor. Bu yüzden öyle hissediyorsun. Bunu kendi düşüşün sanıyorsun. Sırtına yüklediğin suçluluk duygusu sana ait değil. Nabzın yükseliyor, çünkü onlar bunu hayatı boyunca besledi. Birkaç kere hissettiğin bu kriz, birikmiş gücün baş döndürmesiydi. Bunun devamlılığını farkındalığına dahil et. Hatırlaman gerek. İnsanlar kendilerini küçük kutulara yerleştirdi. Parmaklıkları ve kilitli kapıları olmayan kutuların içinde, sırf aralarında kaldın diye o hapisteyim hissi sana da vurup duruyor. Ne hapis gerçek, ne de bu cinnet. Onlar henüz anlamadı. Bu kadar anlarken, anlayışsızlığa yenilme.





28 Eylül 2016 Çarşamba

Canavar



 Aynı canlının kopmuş çılgın bir organı o. Başka biri. Canavarımın eski bağımlılıklarından biri.  Yaratık gibiyim. Anlarımı çalacak kadar şımarttım onu, bu yaşından sonra düzeltemem. Bir kere denedim, o da bir elini midemde bıraktı. Orada değilmiş gibi yapınca unutuyorum. Oyalanacak uğraşlar bulunca ya da yaşayan başka şeyleri biraz sevince yokmuş gibi yapabiliyorum, rahatsız da etmiyor.


 Herkesi sevsem, kendimden nefret ediyorum, hakimiyet yine ona geçiyor. Midemde olduğunu ufak bir kıpırtıyla hatırlatıyor. Yavaş yavaş bunu şiddete döküyor, parmaklarını birbirine yaklaştırmaya başlıyor. Tırnaklarını içerideki yumuşak, kanlı, kalbimle birlikte atan kısımlarıma batırıyor. Benimle biraz bu şekilde oynadıktan sonra gevrek gevrek kıkırdama molası veriyor ve aniden içimde daire çiziyor. Kanıyorum. Tamamen verdiği acıya dönüşüyorum ve kendimi unutuyorum. Herkesi unutuyorum. Görünen tek şey kırmızı boğuk bir acı oluyor, başka hiç bir şey değil. Açtığı oyuğa düşüyorum, düşüyorum, içimden çıkamıyorum. Nasıl oldu da bu kadar boşluk biriktirdim, nasıl oldu da bu derinliği bu kadar besledim? Bilinci açık bir uyku oluyorum ve insanların arasında geziniyorum.


29 Mart 2016 Salı

Dünya'nın Öğütücü Dişleri


 Bir rengin başka bir renge dokununca değiştiğini 4 yaşında gördüm. Öbür renklerin de orada olduğunu, yeni doğan ruhları, boğulanları ve bunların bazılarını hiç etkilemediğini de. Ayaklarımın altında adı ezberimde kalan kıtalar yer değiştirir gibi oldu. 5 yaşında delirdim, saçlarım döküldü. Avuç içlerimi hayali iplerle diktim, kanı kimse görmedi.


Kaldırımların altında nehirler var ve kalabalık onları eziyor. Suya karıştım, temiz değil.
Bir gözenekten fırladım, duygusuz bir martı beni kaptı. Dokunsun, kızmayacağım.  Gagası derimde kocaman bir oyuk açtı, o oyuk dışında her yerimden kanlar aktı. Oyuğumu sevdim, ona bağımlı oldum. Elim, yüzüm ve aklım aynı anda oraya girebiliyordu. Ve açıldı gaga. Yeryüzüne çakılmadan önce hala uçuyorum sanmıştım. Kıtalar tek ceset olmuş, hastalıktan ayaklanmış, et yemeye başlamıştı. 

Bir zamanlar su olan bedenim ağırlaştı, sakin bir suça evrildim. Nehirleri düşündüm, gözenekleri , martıyı. Gökyüzü anlamını yitirerek etobur dünyadan uzaklaştı. Çok yaratıcı fikirler ürettim, hepsi bu akılda boşa gitti.

13 Kasım 2015 Cuma

Ölü bir ağacın gölgesinde uyudum

  Bir adım attıktan sonra on kere o adımı düşünmemeyi öğrenmeliydim. Bir adım atarken, o ayağı nasıl kaldıracağımı sonra nasıl indireceğimi sonra nasıl , sürdüreceğimi, bunları. Akmasını bekledim siyah ve baskın, kan gibi ağır, düşünce gibi kocaman bir sıvının. Akışkan olmayı diledim.

 Tenim mavi. Ufkundan büyük yaşıyor bir balık. Gittikçe ağırlaşıyor beklemek. Gittikçe aynı kalıyor, devleşiyor. Anlatmadan bulunmayı diledim.

Düşün biraz ve dağılma bunu yaparken. Sen uyuşuyorsun ve bazı açıklamaları her gün pişirip  tekrar tekrar tüketiyorsun. Bunu bırakabilir misin? Ben kurmayı bırakamıyorum.

Küçüktüm ama aynıydım, tek başıma o sırada saklanırdım.
Olmamayı diledim.

Bu kadar günlüğün döküldüğü bir deniz olmalı.